Bu Blogda Ara

24 Haziran 2013 Pazartesi

Benim hala umudum var...



Ağaçlar benim için her zaman etkileyici olmuşlardır. Bir bütün halinde kalabalık bir aile gibi duruşlarına saygı duyarım. Bu kimi zaman bir orman kimi zaman da şehrin ortasına sıkışıp kalmış bir korulukta rastladığım ağaçlar topluluğu olabilir.
Tek başlarına olduklarında ise, onlara duyduğum saygı daha da artıyor. Tıpkı kendilerini yalnızlığa mahkum etmiş insanlar gibiler… Dimdik, düşünceli, suskun, kimi zaman bize birşeyler fısıldayan duruşları beni daha da bir etkiler. Ağaçlar hiçbir zaman bağırmazlar. Mutluluklarını da acılarını da haykırmazlar. İnsan oğluna ya da bir başka ağaca öfke duyarlar belki. Ama öfkeyi kusmazlar. Bir ağaç yaşam süresini doldurup kesildiğinde halkalarında tüm savaşını; tüm acıları, tüm hastalıkları görürsünüz. Tüm hayatı harfi harfine yazılıdır, verimsiz yıllar, bereketli yıllar, atlatılan saldırılar, uzun süren fırtınalar, hepsi!

Ağaçlar kutsal varlıklardır. Onlarla konuşmasını, onları işitmesini bilen, gerçeği de yakalar. Onlar bize öğüt vermezler. Bize sunacakları hazır reçeteleri de yoktur.
Üzgün olduğumuzda ve yaşama katlanamadığımız zamanlarda bir ağaç bize şunu diyebilir ancak: Sessiz ol! Sakin ol! Bana bak! Yaşam kolay değil, yaşam zor da değil!

Nasıl bizden uzun yaşıyorlarsa, öylesine uzun düşünceleri vardır ağaçların; uzun soluklu ve sakin. Onların dediğini gerçekten anlamadığımız sürece, bizden daha akıllı görünürler.

Eğer ağaçları duymayı öğrenirsek, işte o zaman özellikle düşüncelerimizin kısırlığı, aceleciliği ve çocukça telaşının, eşsiz bir neşe kaynağı olduğunu görürüz. İşte bu mutluluktur. Mutluluğun ta kendisi!

Ülkemde, ağaçları anlayabilen mutlu insanların olduğunu bilmek umut verici.

Ağaçlar mı bana umut veren insanlar mı bilemiyorum ama “benim hala umudum var.”