Bugün benim doğum günüm. Zengin sofralarda, yuvarlanan Martini’ler eşliğinde kutlanan doğum günleri mi daha değerli olan; sevgi mi, bilemedim? İki güzel çocuk, çok güzel gülümsemesi olan bir kadın ve sen Bay K… Saçları oldukça kırlaşmış olsa da bu beyazlıktan hoşnut görünen, olgunluğu ve sevilmeyi hep seven, sen…
Haddinden fazla paranız ve Türkçe’yi konuşup yazamayan bakıcılarınızla nasıl da mutlu görünüyorsunuz gözüme… Gelecek kaygısı taşımasa da gülümsemeler, altında bir sahtelik olduğunu düşünmek istedim. Bir kırıntı aradım “biz” de olan sevgiye dair; bilemedim.
Belki de en iyisi “bize”
ait mutlu günlerin fotoğraflarına bakmak. Eskiyi kurcalamak her zaman kötü
değildir belki... Belki iyi gelir. Yorgunluktan açılmayan gözlerime, çökmüş
omuzlarıma, yüzümdeki tırnak izlerinin acısını bile dindirir belki…
Parasızlığın dibine vurmuşken, yalnızlıktan yüzüm solmuşken, yolun yarısına
varmama saatler kalmışken belki de kendi sevdiğime bakmak iyi gelir.Eski fotoğraflara baksam da… Yoksun ki sen… Ben yok ol istedim. Yorgunluğumu anla bir şeyler yap istedim. Dilden daha öteye geçsin istedim. Birkaç günlük boşuna bir boşluk olduğunu bile bile diledim. Çıkışı olmayan bu yola girerken, bizi de elimizden tutup sürükledin ne olacağını hesaplamadan hiç düşünmeden geçer, gider dedin. Biri gözünü dünyaya henüz açmış bir bebek, biri bazı şeyleri görmese daha mutlu olacak bir anne; düştüler senin peşine… Belirsizlik içinde sürüklendiler bir o yana bir bu yana… Oysa sen hiç böyle olsun istemedin. Martini’leri yuvarlamak, çocuğunu bakıcılarla el bebek gül bebek büyütürken en mutlu senin karın olsun istedin. Senin, o en güzel dediğin, karın; yüreği mutsuzlukla çarpan bir o yana bir bu yana; çalkalanan…Yüzüne vuracak, haykıracak yapacak da birşey yoktu. Söylenmesi gereken sözler çoktan söylenmiş, ama kimsenin birşey yapacak hali de kalmamıştı.
Bir süre herkes hiçbir şey yokmuş gibi yaşadı. Araya yollar girdi. Uzaklıklar artıkça sevgiyi hissetti kadın, geçmiş günlere döndü, hayalleri ile mutlu oldu. Dünyada sadece ikisi varmış gibi düşlemek bile güzel geldi. Sonra üç günlük rüya bitti yeniden. Bebeğine bez alamazken, çalışıpta para kazanılmazken mutlu değildi kadın. Özlemin yerini hiç bilmediği bir duygu aldı. Varla yok arasında bir yerde sıkışıp kaldı. Kendi varlığından bile habersiz durdu durdu…Yazmak iyi geliyor, ama kelimeler para etmiyordu. Kendisine sunulan hayaller arasından üzerine uyan bir tanesi çıkmamıştı. Üstelik, giydiği don bile üstüne uymazken, canı sıkılıyordu kadının. Daha sonra sevdiği adamı düşündü. O da kendine, bir don bile alamamıştı yıllardır. Uzayan saçlarını bile kestirmemişti. Adamın körü körüne, gelişine yaşayan hali, rahatsız etti kadını daha da üzdü.
Sonra bir
daha baktı kadın, Bay K’lı fotoğraflara… Belki de daha önce hiç dokunmadığı bir
kumaştan dikilmiş bir ceket giyiyordu Bay K; daha önce hiç tatmadığı adını bile
söyleyemediği bir yiyecek yiyordu Créme Brulée...Ha, donu mu? Donu bile markaydı!