Bu Blogda Ara

22 Temmuz 2013 Pazartesi

INSTAGRAM MARİFETİ İLE...



Bugün benim doğum günüm. Zengin sofralarda, yuvarlanan Martini’ler eşliğinde kutlanan doğum günleri mi daha değerli olan; sevgi mi, bilemedim? İki güzel çocuk, çok güzel gülümsemesi olan bir kadın ve sen Bay K… Saçları oldukça kırlaşmış olsa da bu beyazlıktan hoşnut görünen, olgunluğu ve sevilmeyi hep seven, sen…
Haddinden fazla paranız ve Türkçe’yi konuşup yazamayan bakıcılarınızla nasıl da mutlu görünüyorsunuz gözüme… Gelecek kaygısı taşımasa da gülümsemeler, altında bir sahtelik olduğunu düşünmek istedim.Bir kırıntı aradım “biz” de olan sevgiye dair; bilemedim.

Belki de en iyisi “bize” ait mutlu günlerin fotoğraflarına bakmak. Eskiyi kurcalamak her zaman kötü değildir belki... Belki iyi gelir. Yorgunluktan açılmayan gözlerime, çökmüş omuzlarıma, yüzümdeki tırnak izlerinin acısını bile dindirir belki… Parasızlığın dibine vurmuşken, yalnızlıktan yüzüm solmuşken, yolun yarısına varmama saatler kalmışken belki de kendi sevdiğime bakmak iyi gelir.Eski fotoğraflara baksam da… Yoksun ki sen… Ben yok ol istedim. Yorgunluğumu anla bir şeyler yap istedim. Dilden daha öteye geçsin istedim. Birkaç günlük boşuna bir boşluk olduğunu bile bile diledim. Çıkışı olmayan bu yola girerken, bizi de elimizden tutup sürükledin ne olacağını hesaplamadan hiç düşünmeden geçer, gider dedin. Biri gözünü dünyaya henüz açmış bir bebek, biri bazı şeyleri görmese daha mutlu olacak bir anne; düştüler senin peşine… Belirsizlik içinde sürüklendiler bir o yana bir bu yana… Oysa sen hiç böyle olsun istemedin. Martini’leri yuvarlamak, çocuğunu bakıcılarla el bebek gül bebek büyütürken en mutlu senin karın olsun istedin. Senin, o en güzel dediğin, karın; yüreği mutsuzlukla çarpan bir o yana bir bu yana; çalkalanan…Yüzüne vuracak, haykıracak yapacak da birşey yoktu. Söylenmesi gereken sözler çoktan söylenmiş, ama kimsenin birşey yapacak hali de kalmamıştı.
Bir süre herkes hiçbir şey yokmuş gibi yaşadı. Araya yollar girdi. Uzaklıklar artıkça sevgiyi hissetti kadın, geçmiş günlere döndü, hayalleri ile mutlu oldu. Dünyada sadece ikisi varmış gibi düşlemek bile güzel geldi. Sonra üç günlük rüya bitti yeniden. Bebeğine bez alamazken, çalışıpta para kazanılmazken mutlu değildi kadın. Özlemin yerini hiç bilmediği bir duygu aldı. Varla yok arasında bir yerde sıkışıp kaldı. Kendi varlığından bile habersiz durdu durdu…Yazmak iyi geliyor, ama kelimeler para etmiyordu. Kendisine sunulan hayaller arasından üzerine uyan bir tanesi çıkmamıştı. Üstelik, giydiği don bile üstüne uymazken, canı sıkılıyordu kadının. Daha sonra sevdiği adamı düşündü. O da kendine, bir don bile alamamıştı yıllardır. Uzayan saçlarını bile kestirmemişti. Adamın körü körüne, gelişine yaşayan hali, rahatsız etti kadını daha da üzdü.

Sonra bir daha baktı  kadın, Bay K’lı fotoğraflara… Belki de daha önce hiç dokunmadığı bir kumaştan dikilmiş bir ceket giyiyordu Bay K; daha önce hiç tatmadığı adını bile söyleyemediği bir yiyecek yiyordu Créme Brulée...Ha, donu mu? Donu bile markaydı! 


24 Haziran 2013 Pazartesi

Benim hala umudum var...



Ağaçlar benim için her zaman etkileyici olmuşlardır. Bir bütün halinde kalabalık bir aile gibi duruşlarına saygı duyarım. Bu kimi zaman bir orman kimi zaman da şehrin ortasına sıkışıp kalmış bir korulukta rastladığım ağaçlar topluluğu olabilir.
Tek başlarına olduklarında ise, onlara duyduğum saygı daha da artıyor. Tıpkı kendilerini yalnızlığa mahkum etmiş insanlar gibiler… Dimdik, düşünceli, suskun, kimi zaman bize birşeyler fısıldayan duruşları beni daha da bir etkiler. Ağaçlar hiçbir zaman bağırmazlar. Mutluluklarını da acılarını da haykırmazlar. İnsan oğluna ya da bir başka ağaca öfke duyarlar belki. Ama öfkeyi kusmazlar. Bir ağaç yaşam süresini doldurup kesildiğinde halkalarında tüm savaşını; tüm acıları, tüm hastalıkları görürsünüz. Tüm hayatı harfi harfine yazılıdır, verimsiz yıllar, bereketli yıllar, atlatılan saldırılar, uzun süren fırtınalar, hepsi!

Ağaçlar kutsal varlıklardır. Onlarla konuşmasını, onları işitmesini bilen, gerçeği de yakalar. Onlar bize öğüt vermezler. Bize sunacakları hazır reçeteleri de yoktur.
Üzgün olduğumuzda ve yaşama katlanamadığımız zamanlarda bir ağaç bize şunu diyebilir ancak: Sessiz ol! Sakin ol! Bana bak! Yaşam kolay değil, yaşam zor da değil!

Nasıl bizden uzun yaşıyorlarsa, öylesine uzun düşünceleri vardır ağaçların; uzun soluklu ve sakin. Onların dediğini gerçekten anlamadığımız sürece, bizden daha akıllı görünürler.

Eğer ağaçları duymayı öğrenirsek, işte o zaman özellikle düşüncelerimizin kısırlığı, aceleciliği ve çocukça telaşının, eşsiz bir neşe kaynağı olduğunu görürüz. İşte bu mutluluktur. Mutluluğun ta kendisi!

Ülkemde, ağaçları anlayabilen mutlu insanların olduğunu bilmek umut verici.

Ağaçlar mı bana umut veren insanlar mı bilemiyorum ama “benim hala umudum var.”


3 Ağustos 2012 Cuma

Mavi Daktilo'dan Kuş Sesleri Geliyor


Herşeyden dert yanmayan, bulunduğu ortamda sürekli memnuniyet cümleleri kuran insanları seviyorum. Kaş’a geldiğimden beri gerçekten Kaş’ı sevmemi sağlayan üç insanla bir araya geldim. İyi ki de gelmişim. Iraz, Ayşegül ve Serdar… Aslında Iraz ve Serdar reklam dünyasının dışardan rengarenk  görünen aurasında bir araya geldiğim insanlardı. Ayşegül’ü ise ilk kez burada tanıdım.

Uzun uzun sohbet etmek… Ve anne kimliğimi bir günlüğüne de olsa bir kenara koyup vakit geçirmek bana öyle iyi geldi ki… Sıradan tatil rutinlerini gerçekleştirsek de zaman onlarla bir başka geçti… Denize girdik, yemek yedik, ayın ve Kaş Camping’in güzelliğinden bahsettik. Edebiyat, dedikodu, aşk, ilişkiler, kitaplar, carettalar ne çok şey konuşuldu.

Dilimde hep güzel sıfatlar vardı. Yanımda ise güzel insanlar… İnsana Osho’nun öğretilerinden bile iyi gelen. Toprağa dokunmak, çime basmak gibi rahatlatan komplekssiz kişiler…

Karşımda masmavi bir deniz, yemyeşil çimenler, kafam tamamen rahat, kızım yanı başımda pusetinde uyuyor;bense aylar sonra sadece Ömür olarak dertsiz, tasasız içimden geldiği gibi yazmanın keyfini çıkarıyorum. İçimden kuş sesleri geliyor…



19 Nisan 2012 Perşembe

Zeynep Ela'ya özel yeni bir blogum var

Mavidaktilo'yu son zamanlarda boşlamış olabilirim. Evet kızım en çok zamanımı alan şey ama onun bu günleri geri gelmeyecek. Onunla yaşadığım güzel anlar. Gelecekte güzel bir hatıra olsun istedim.

 Ve Zeynep Ela'ya özel www.alsanamutluluk.tumblr.com'da kızımla yaşadıklarımızı yazmaya başladım. Artık ona özel başka bir blog var evet ama burası benim ilk göz ağrım. Yazmaya devam, yaşamaya devam.