Bu Blogda Ara

26 Haziran 2009 Cuma

Ey güzel İstanbul...



Eskiden beri tanıdığım, bildiğim "İstanbul", o gece başka bir güzel göründü gözüme...

Tüm yorgunlukları, şehre ait bizi bezdiren tüm duyguları kıyıda bırakıp bir tekneyle boğaza açıldık.  Deniz, gökyüzü, kıyılar boyunca ışıklar, rüzgar, kuşlar herşey aradığımız huzuru bulabilmemiz için oradaydılar.  Çok sevdiğimiz bir melodiye, eşlik eden sanki biz değil de ruhlarımızdı. 
 
Asıl mutluluğu yakalayan benden öte, bir ben vardı o gece...



5 Haziran 2009 Cuma

TOL KARAMEL MAKİYATO

Öylece duruyorsun.

Sandalyenin üzerine mıhlanmış gibi.

Beklediğin henüz gelmedi.

Ne beklediğini biliyor musun?

Hayır. Ama yine de beklenti içindesin. Birilerinin geleceğinden neredeyse eminsin. Bir adam, bir kimse, bir kişi, herhangi biri? Belki de telefon çalsın istiyorsun. Yıllardır duymayı beklediğin sözcükleri söylesin istiyorsun telefonun diğer ucundaki, hiç tanımadığın insan... Olduğun yerden, görmeyi istiyorsun herşeyi.

“Ne telefonu canım zaten bütün gün hiç susmadı” deme! Beklentilerin de susmuyor farkında değil misin? Hep beklediğin birşeyler var. Hep birileri senin için birşey yapsın istiyorsun.  Starbucks’a gidip kahve almak kadar basit herşey... İstediğini söylemen yeterli... Hangi boy ? İsminiz ? Eda... Eda hanım istediğiniz hazır. İşte bu kadar kolay istedikleriniz hazır çevreye duyarlı bir kağıt paketin içinde. Bütün hayalleriniz, yapmak istedikleriniz, beklentileriniz...

Herşeyi  kolay sanıyorsun. Bir başka deyişle basite indirgemek hoşuna gidiyor. Başkaları için hep bir fikrin var. Kiminin saçı, kiminin aklı, kiminin sözü sana batıyor. Senin gibi dostlarınla   biraraya gelince çok daha fazla söyleyecek sözün var. Ve başkalarının sahip olduklarını duyunca artan beklentilerin...

Beklediğin ne biliyor musun?

Yorgunsun! Telefon aylardır hiç susmadı. Faturalar masanda birikti, kafanda hep aramak istediğin sevdiklerinin listesi uzayıp gidiyor.Üstelik beklediğin takdiri de görmüyorsun. Kocan yaptığın yemek için eline sağlık demek isterdi belki; ama bu gece de çalışacak. Sırtını sıvazlamasını istediğin patronun ise şu an başka bir toplantı da. Kendini yalnız hissetmiyorsun. Çünkü senin gibi düşünen onlarca kafa var. Bu kafalar bir araya geldiniz mi çekiştirmeye bayılıyorsunuz. Patronunu, o gün aranıza gelmeyen başka bir kafayı hatta bazen de kocanı. Hep çekiştirecek birşeyler var. Ortaya atılıp hızla sana geri döneceğini bildiğin sözler...

Bazen diyorsun ki, belki de şeytan diyor ki çek git. Evinin adamı ol ya da kadını, olmuyor. Başka arayışlara giriyorsun. Başka bir çatı altında yine çalsın istiyorsun telefonun... Arayışlara giriyorsun, yeni bir iş, yeni bir masa, yeni bir telefon ve başka başka kafalar. Gün geçiyor. Bakıyorsun. Kafalar aynı kafa. Masa aynı. Telefon da eskisi gibi çalıyor. “Tebdili mekan da ferahlık yokmuş” diyor. Geri dönüyorsun. Küçük bir mola belki de iyi gelir. Sana en yakın Starbucks’a gitmek geliyor aklına...

Eda hanım...

“Tolkaramelmakiyato”